Yedi Buçuk Yıldır Tip-1 Diyabetli ve 1 Yıldır Da Anneyim
Adım Derya. 7 buçuk yıldır tip-1 diyabetli ve 1 yıldır da anneyim… Yaklaşık 2 buçuk yıldır pompa ve sensör kullanıcısıyım. Devlet memuruyum.
Bu yazıyı aynı zamanda bugün 1 yaşına girecek olan İncim’in geleceğine bir mektup, siz diyabetlilere ithafen yazıyor ve sizlerle tecrübemi paylaşmak istiyorum.
Diyabetle tanıştığımda 25 yaşındaydım. Diyabetimi öncelikle kabul edemedim her diyabetli gibi.
Diyabetle tanıştığımda tip-1 diyabet; şeker hastalığıydı benim gözümde ve tabi çevremdeki herkes de benim gibi düşünüyordu. Sonra tecrübe ederek anladım ki ben hasta değildim. Diyabet benim sadece ve sadece yaşam tarzımı değiştirecek yol arkadaşımdı. Ve öyle olmak zorundaydı.
Bana söylenen hiçbir şey benim diyabetim üzerinde yaptığım uzmanlıktan değerli olmadı benim için. O zamanlar; “mercimek yut”, “ameliyat ol”, “ömür boyu mu sürecek?”, “vah vahhh ! Daha çok gençsin.”, “ayyy senin çocuğun olur muymuş?”, “Çocuğun da mı şeker hastası (!) olacak?”, “Bebeğine bir zararı var mı?”, “Ay o iğne mi!” gibi gibi söylemler her diyabetli arkadaşım gibi tabi ki beni de sinirlendiriyordu (Hala emziriyor musun? Sütten bebeğe insülin geçiyor mu? Bebeğine bir zararı var mı? diyenleri duyuyorum.).
Diyabetle yaşamımın ilk yılları diyetisyenlerin verdiği standart diyete uyarak, hiç de esnek olmayan, son derece yıpratıcı porsiyon kontrolleri ile geçti. Saati saatine yemek yemeli hatta ve hatta her gün, istisnasız saat 07.00 de kahvaltı yapmalıydım. Bütün bunların sebebi henüz karbonhidrat sayımı eğitimi almamamdı. Eğitimi almamla birlikte esnek porsiyonlara, protein, karbonhidrat, sebze+meyve dengesiyle çok daha regüle bir kan şekerine geçmiştim… O yüzden tanıştığım diyabetlilere diyorum ki; “Kesinlikle karbonhidrat sayımını öğren ve mümkünse insülin pompasına geç.”
Diyabetle bu şekilde yol alırken benim bir maratonum daha vardı. O da KPSS.
Arkadaşım diyabet ile birlikte zorlu bu süreci de atlatmış ve atanmıştım. Artık İstanbul’da yaşıyor, çok kıymetli doktorlarla ve hemşirelerle tanışma fırsatı buluyordum. Diyabetime güzel yatırımlar yapıyordum. Pompa ve sensör kullanmaya başlamıştım ve bir bakmıştım ki gerçekten ve gerçekten diyabet benim arkadaşım olmuştu.
İnsülin kalemi kullanırken HbA1c seviyem istenilen değerde gitmiyor, 8 in altına düşmüyordu. Genellikle ve birçok doktor çok katıydı bu konuda kesinlikle. A1c değerim 6,5 in altında olmalıydı.
Pompa kullanmaya başladıktan sonra HbA1c seviyelerim 8-9 lardan önce 6,9’a, sonra da 6,1’e düşmüştü.Henüz yaklaşık 1 yıllık pompa kullanıyorken hamile olduğumu öğrenmiştim.
Hamileliğimi öğrendiğimde A1c 6,1 idi ve bu istenen bir değer aralığıydı. Güvenilir bir firmanın sensör kullanıcısıydım ve sensör benim için büyük destekti. Gebeliğimin ilk aylarında kan şekerim düşüyordu. Ona göre doz ayarlamamı yapıyor ve doktorumla iletişime geçiyordum.
Pandemi ile ilerleyen bu süreci evimde geçirmem, izinli olmam benim en büyük şansımdı.
Gebelikte ilk trimester biraz yorgunlukla geçti. Bulanmalar çok az ve nadirdi. Hiç yaşamadım ki bu bizim için problem olabilirdi. İlk trimesterda A1c seviyem 5,5 ‘ara düşmüştü ve gebeliğimin sonuna kadar 5,5-5,6’larda devam etmişti.
Hipotroidim de vardı ve takibe devam ediliyordu.
18-20. haftalarda insülin ihtiyacım artmış, kan şekerim yükselmeye başlamıştı. Gereken düzenlemeleri yapmıştık. Son trimesterda ise benim kan şekerim daha çok düşüşe meyilliydi. Bunda yaz döneminde olmamın ve vücudumda oluşan ödemlerin etkisi olduğunu düşünüyorum. İlaveten şunu belirtmek isterim; “gebeliğimin başından sonuna kadar evde tansiyon kontrolümü yaptım.” Herhangi bir tansiyon şikayetim yoktu fakat özellikle de son trimesterda bu konu önem arz ediyor ve gebelerde son aylarda tansiyonun yükselmesi söz konusu olabiliyor. ama benim tansiyonum hep kendi normalindeydi.
Hamile olduğumu öğrendiğimde 57 kiloydum… 73 kilo ile doğuma girdim ve kızım 3805 gr doğdu. (kilolardan bahsetme sebebim aklınıza takılabilecek iri bebek mevzusu.).
Doktorumla birlikte sezeryan kararı almıştık. Doktorum Maltepe Medicalpark Hastanesi’nde Doç. Dr. Mehmet Akif Sargın.
İlk taşıdığımda karar vermiştim doktorumun o olması gerektiğine. Bizi gebeliğim boyunca hiç strese sokmadı. Kendimi o kadar rahat ve huzurlu hissettim ki. Yapılması gereken herşeyi en doğru şekilde yaptı.
Doğum için herşey planlıydı. Fakat bazı sebeplerden planlanandan 3 gün önce sezeryana aldı doktorum.
Çok başarılı geçmişti ameliyatım ve kızım sağlıklı bir şekilde doğdu.
Benim diyabetli olmamdan kaynaklı doğumdan sonra kızımın da kan şekerine 2 saatte bir bakıldı ve sonuçlar hep normal değer aralığındaydı.
Doğumdan hemen sonra eşim pompa ayarlarımı doğumdan önceki doz ayarlarıma dönüştürdü. Bir gün önce günlük 100 ünite bolus+bazal iken doğumdan sonra 3 günlük toplam dozum 100 üniteydi. Siz düşünün gebelikte artan ihtiyacı.
Sezeryan sonrası iyileşme sürecim her kadında olduğu gibi normal seyretti. Fakat emzirme döneminde doğumdan 55 gün sonra mastit sebebiyle hastanede 5 gün yattım ve bu süreç beni çok zorladı. Kan şekerim çok yüksek seyretti enfeksiyon sebebiyle.
Doğumdan birkaç ay sonra da kızımda besin alerjisi ortaya çıktı ve diyabetik diyete ilaveten emzirmemden kaynaklı allerjik diyet de yaptım… Tahmin edersiniz ki bu da biraz zorladı. Doğumdan sonra ilk aylarda çok fazla yeme isteği ve tatlı krizleri oluyor ve haliyle kaçamaklar. Doğum sonrası şekerlerde de düşüş olabiliyor.
Ben size başka bişey daha anlatacağım. Gebeliğimde hastaneye gidip gelirken tesadüfen hastanenin diyabet hemşiresi ile tanıştım. Kendisi de tip-1 diyabetliydi. Tip-1 diyabetli bir gebe ile ilk kez tanıştığını söylemişti(Biliyorsunuz tip-1 diyabetli gebe sayısı sayıca az.). Kendisi de bebek sahibi olmak istiyor fakat korkularının olduğunu söylüyordu. Gebelik ve doğum sürecimi gözlemleyince kendisine umut olduğumu söylemişti. Artık kendisi de gebelik planları yapıyordu. Aşılama tedavisine başlamış fakat herhangi bir sebebten ötürü tedaviye son vermişlerdi. Gebe kalmasına bir engel vardı. O da stres. Benim sağlıklı bir doğum yaptığımı görmesiyle birlikte umutla dolduğunu söylüyordu. Ve ben doğum yaptıktan sonra onun da gebe olduğunu öğrendik.
Bunları neden mi anlatıyorum? Birine umut olmak çok güzel şey… İnşallah bunları okuyan bir diyabetdaşıma da umut olabilirsem ve stresini azaltabilirsem ne mutlu bana.
Şunu kesinlikle söylemeliyim. Gebelikte hiç mi hipoglisemi ve hiperglisemi yaşamadım? Tabi ki yaşadım. Fakat gebelikten önce diyabetimi çok iyi tanımış ve nerde nasıl müdahale etmem gerektiğini iyi öğrenmiştim. Kan şekerimin uzun süreli yüksek gitmesine izin vermedim. Kağıdı kalemi elime aldım oturdum. Her gün gidişatları değerlendirip bazal ve boluslarda düzenlemeler yaptım. Hemen hemen her gün doz ayarlaması girdim. Pompanın nimetlerinden faydalandım. Geçici bazal ve yayma bolusu aktif kullandım.
Bana en büyük tavsiyen nedir diye sorarsanız; “Kesinlikle diyabetinizi iyi tanıyın ve zaman zaman diyabetle ilgili eğitimler alın, bol bol araştırın.”
Tip-1 diyabetli çocuğu olan annelere ve kendisi diyabetli olup anne olmak isteyen akranlarıma bu mesajlarım; “Biliyorum etrafınızda sayıca çok az tip-1 diyabetli gebe var… Siz de benim gibi tip-1 diyabetli bir gebe ile yakınen tanışmak ve ne yaşadığına şahit olmak istiyorsunuz. Ben şunu söylemek istiyorum size; biz tip1 diyabetliler çok güçlüyüz. Diyabetle geçirdiğimiz süre zarfında çok fazla sorunla karşılaştığımız için problem çözme becerisi yüksek kişileriz. Değerlendirmelerimizi iyi yaparız ve tabi ki anne olabiliriz. Yeter ki içimizdeki gücün farkına varalım ve yeter ki isteyelim…
Kucağınıza alınca onun minik ellerini tutunca ve sizle birlikte yaşama tutunmaya çalışan yavrunuzu koklayınca yaşadığınız herşeyi unutuyorsunuz ve dünyanız değişiyor…
En büyük destekçim eşime…ve doktoruma minnettarım…
Bir yorum yapın.