Sene 96. Milattan hemen sonra. Roma Sezar tarafından ele geçirilmiş, halk isyan ediyor. Yok yok, bildiğiniz 1996 işte 🙂 . 16 yaşımdayım ve gittikçe kilo kaybediyorum. Boyum 1.90, kilom ise 60’lara düşmüş. Uzaktan uzun ince bir elektrik direğinden hiçbir farkım kalmamış. Ve hala kilo kaybetmeye devam ediyorum. Ama buna rağmen yediklerimin yekûnu gittikçe artıyor. Babaannemlerin elma bahçesine gittiğimizde bir oturuşta 16-17 büyük elma yediğimi bilirim. Sabaha karşı 5 gibi evdeki tüm ekmek stokunu bitirmiş aç bir şekilde mahalle fırının açılmasını bekliyorum mesela. O kadar çok yiyorum ki eve 500 tane fare dadanmış gibi, öğretmen babamı 40’lardaki yokluk günlerine geri döndürmüşüm. Adamın parası ekmeğe gidiyor 🙂 .
Aradan 5-6 ay geçiyor. Ben gittikçe daha çok yemeye başlayıp, gittikçe daha çok kilo veriyorum. İçtiğim suyu ise yazmama gerek yok. Günlük 20 litreye yaklaşıyor. Su içmek sorun değil de onun verdiği rahatsızlık, gecede 20 kez çişe kalkmak zorunda kalmak fena. Hele ki otobüse binip şehre gidememek, yarı yolda kimbilir kaç kez inip çiş için bir yerlere koşturmak.. (bu konularda ufak bir yazım için: http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=16163866) (bu arada biraz küfürlü konuşuyorum ben sanırım, onun için de özür). Orada yazmaya utandığım bir şey var mesela. 96 yazında bir öğleyin kanepede uyuya kalıyorum. Kalktığımda yatak ıslak. Pencereyi açık bırakmışım, yağmur girmiş.. yok, değil 🙂 altıma kaçırmışım. E 20 litre suyun yan etkisi, tüm vücut isyan ediyor artık. Hemen kalkıp kanepeyi kurulamaya çalışıyorum ama olmuyor. Ben de suçu minik kuzenime atıyorum, kanepeye işemiş ufaklık diyorum. Böylece yırtıyorum yaşayacağım derin utançtan 🙂 .
Neyse, 1996’nın kasım ayında babamın görev yaptığı ufak ilçede bir ishal salgını oluyor ve ben de yakalanıyorum. Bunun için doktora gittiğimde sağolsun kadın her halimden anlıyor şeker hastası olduğumu. E boy 1.90, kilo 58’e düşmüş. Avurtlarım neredeyse dişlerimin arasında, göz çukurlarım öyle derinleşmiş ki dünyaya bir mağaranın içinden bakıyorum sanki. Hemen beni Isparta Tıp Fakültesi Hastanesi’ne sevk ediyor. Ben zannediyorum ki ilaç verecekler, döneceğim. 3 haftaya yakın yatıyorum orada. Şeker neredeyse 1000’lerde. Makineler ölçemiyor. Kilom 15 günde 17 artıyor. 75 kg’ye ulaşıyorum. Kendimi süper hissetmeye başlıyorum. Ama blogta da bahsedildiği gibi o zamanlar cidden diyabet tedavisinin emekleme dönemleri.
Uzun ince enjektörlerden kullanmaya başlıyorum. İğne ucu en azından 2 cm. Şimdiki 5 mm’leri görüyorum da, yahu neden o 2 cm’likleri yıllarca kendimize vurduk diyorum. O zamanlarki diyet programı da bir acayipti. Sabah bir kibrit kutusu kadar peynir, 3 zeytin, 1 dilim ekmek. Yok yahu!! Ben bunları yarım lokmada yiyorum, nasıl doyayım. Her şey yasak. Neredeyse tüpe bağlayacaklar öyle yaşayacağım. Bir de 16 yaşının verdiği delilik var, yemişim şekerini deyip salıyorum kendimi. Ölürsek ölürüz kardeşim!! 🙂 . Aileme falan ne zorluklar çıkarıyorum. Tam ergenliğim bitmiş, artık sosyal hayatta bir yerim olacak, gelip şeker vuruyor beni. Ben de isyanlara bağlıyorum 🙂 .
Yıllarca hiçbir şekilde diyet yapmadan devam ediyorum. Üniversite yıllarım falan sefillikle geçiyor. Sonra iş hayatı vs. tam 16 yıl sonra aklım başıma geliyor. Bu arada gözlerde sorunlar da başlıyor. Ki genç arkadaşlara uyarım, dikkat etmeyince böyle oluyorsunuz işte. Az bir dikkatle 90 yaşına kadar sağlıklı yaşayabileceğinize dair onlarca örnek var hayatta (http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=11463500).
Sonuna gelirsek; artık 32 yaşındayım ve sağlığımın değerini biliyorum. Kaliteli bir hayatın biraz dikkatle diyabetle iyi geçinmek olduğunun farkındayım. Ve ben dikkat ettikçe hayat daha da güzelleşiyor.
Blogda yazılan tüm hikâyeleri okuyorum. Miniklere çok üzülüyorum. Onlar da üzülüyorlar biliyorum ama şöyle düşünün; bu hastalıkla beraber büyüyüp onunla arkadaş olacaksınız. Ben tam ergenlik civarında yakalandığım için hayatım bu hastalığa isyanla geçti. En az 5 kez ketoasidoz koması, yüzlerce hipoglisemi, onlarca hiperglisemi ve sağlıksız bir hayat. Yani bazen erken yakalanmak biraz daha geç yakalanmaktan iyi olabilir. Sadece bunu da hesaba katın.
Herkese sevgiyle ve geçmiş olsun dileklerimle.
Eyüp Altınışık
Herkese Merhaba,
Fotoğrafında da göreceğiniz üzere işte bu yakışıklı adamla İş Çıkışı Kadıköy’de buluşmuştum 🙂 .
Yazıyı hatrılamadıysanız http://www.diyabetimben.com/is-cikisi-kadikoydeydik.html linkinden okuyabilirsiniz.
Eminim yazısını okurken ‘aaa, yuh be’ diyebileceğiniz satırlar olacaktır. Ama unutmayın, O da diyabetli 🙂 .
Eyüp Bey şu an bile hayatında çok fazla şeyle uğraşıyor. Diyabetine özen gösterebilir ve bunun bilincinde ama Mimar Sinan Üniversitesi’nde çalışması, İnsanlar Alemi / Star TV skeç yazarlığı, Ekşi Sözlük ve yaklaşık galiba 4 yıldır beraber oldukları İngilizce öğretmeni kız arkadaşı hayatında önemli yerler kaplıyor.
Birinden feragat et desek yanlış olur elbette. Hepsi oldukça önemli hayatında.
Ama eminim ki diyabetinin en iyi koçu olma yolunda 🙂 .
sevgiler
Esracım,
Eyüp Bey’i aramıza kattığın için teşekkür ederiz…
HOŞGELDİNİZ EYÜP BEYYY…
91 yılında diyabetle tanışan bir cocuk olarak her şeyiniz o kadar tanıdık ki. 90 larda diyabeti yazma sırası bana geldi sanırım 😀
Çocuk yaşlara gelince bu hastalık hatta hastalık demiyim yaşam biçimi ya aklımız ermeden yada 50 den sonra falan cıkmalı diye hep düşündüm.9 yaşımda aklım eriyo haliyle herkes cikolata yerken ben ara öğünde peynir ekmek yemek istemezdim malesef.eve şikayetler gidene kadarda çikolata yedim. İtiraf oldu birazcık 😀
21 yılım mücadele ile gecti.ve Esracım benim dönüm noktam oldu. kh symaya başladım. pompa da düşünüyorum.Mücadeleye devam.
İYİKİ VARSIN ESRACAN
SEVGİLERRRR
Emine Hanım,
Eyüp Bey iyiki de aramızda.
Ben halen Eyüp Bey’in yazısındayım. Ara ara okuyorum ve gülmekten yerlere yatıyorum 🙂 . Aynısı buluşmamızda da olmuştu 🙂 .
Vallahi bu blog nelere kadir olmaya başladı 🙂 . Ben halen şaşkınım 🙂 .
sevgiler
Evet canım iyiki böyle bir işe kalkışmıssınız.paylaşmak çok güzel.terapi gibi burası.herkesin derdi aynı hayatları ayrrı kimi hikayede şükredip kimi hikayede kendimize bi pay cıkarıyoruz herkesin birbirine kattığı birşey muhakkak var… 😀
sevgilerrr
Arkadaşlar,
Bu arada hangimiz bu paylaşımda bulunur bilemiyorum ama akşam yatarken yaşadığım bir hipoglisemi varsa mutlaka Eyüp Bey’in de yaşadığı gibi idrarımı ben de yapıyordum. Altıma yapıyordum yani 🙂 . Annem bu yazıyı ve yorumları okursa elbette bir yorum yapacaktır 🙂 .
Bir de eski diyet listelerindeki şu 3 zeytin, 1 dilim peynir cümleleri cidden can sıkıcıydı. Halen hatılardıkça ‘yahu o kadar sene nası idare ettik oncacık yemekle’ diyorum. Zordu. Ve halen zor diyabetli olarak yaşamak.
sevgiler
Selamlar.
Biraz olsun güldürebildiğime sevindim 🙂 Zaten her ne kadar hastalığımızla iyi anlaşıyoruz desek de hastalık bu; kavga dövüşler her zaman oluyor onunla. Bu kavga dövüşe bazen dalga geçerek yaklaşmak gerekiyor.
Bir de ben başkaları da rahatlıkla itiraf edebilsin diye karşılaştığım en komik durumları bile yazmaya çalıştım. Ekşi’de zaten uzun uzadıya yazdığım için burada açmadım bir kısmını. Ama isteyen bakabilir, bu hastalıkla cidden sürekli kavga eden ama yine de birbirlerini deli gibi seven abi-kardeş gibi olduk. Gerçi hangimiz abi, hangimiz kardeş emin değilim 🙂
Ben abisi zannederken bazen öyle pis dövüyor ki beni ama diliyorum, ona abi derken resmen bacak kadar boyuyla benden yardım dilendiği de oluyor 🙂
Diğer arkadaşların da diyabet hikayelerini tüm yönleriyle çok merak ediyorum. Ve şunu söylüyorum: moral gerçekten her şeyin en büyük ilacı. Mutlu olun.
Sevgiyle.
Ve ayrıca hoş bulduk Emine hanım 🙂
Ayrıca diğer tüm arkadaşlar için de hoş buldum ve hoş geldiniz 🙂 Şu geniş buluşma işini de yakın zamanlarda halledelim bence. Baya bir kalabalık olacağız gibi geliyor bana.
Eyüp Bey Merhaba,
Buluşma organizasyonunu sonbaharda düşünüyordum ama galiba daha erken olacak.
Ve özellikle ilk buluşmamız şu pompa konusunda gideceğimiz yerde olacak.
Diyabette daha konuşmadığımız ya da konuşamadığımız konular var. Benim endişelerim biraz daha azalırsa diğer bazı konuları da anlatmak gerekecek.
Bu arada özellikle Diyabetliler Anlatıyor tarzında bir kategori öneriniz için teşekkür etmek isterim. Sizden Gelenler kategorisi altında artık tüm hikayelerimiz toplanacak.
Abimiz öyle bir abi ki bizi hem dövüyor hem de seviyor 🙂 .
sevgiler
vay be esra abla büyük bir ön görüyle bu büyük buluşmayı yazmış taaa ağustoslarda, amaa bi farkal benim geleceğimi hesaba katmamış 🙂 neyse ben de geldim buralardayım, Eyüp bey abicim seninle pek bi uzak kaldık yemek masasında yine şikayet ediyorum emine hanım yüzünden 🙂 neyse tamam susuyorum ve bende hoş bulduk diyorum 😀
Taha,
Eyüp ile sohbet ederken aklımıza gelen bir konuydu 🙂 .
Öngörü hepimizin 🙂 .
Kastamonu da 14 Kasım’da bir de yürüyüş yapsak harika olurdu 🙂 . Belki olur diye hayal ediyorum 🙂 . Bir firma bize sponsor filan olsa 🙂 .
Bir sonraki buluşmamızda yerini ayırtıyorum. Eyüp Bey’in yanı 🙂 .
Sevgiler
[…] biri de Eyüp Altınışık. Eyüp Bey‘in pompa setlerinin yapışkanları çabuk atıyor teninden. Ki hatırlarsanız […]
🙂 diğer yanına da ben gelmek isterim herkeslerden önce rezervasyonu yaptırıyorum bilginize…. ayrıca bir sponsor bulursak tabii ki çok iyi olur bence de… sevgili ROCHE duy sesimiziii 😀
Facebook Yorumları
Mehmet Yaşar Tanrikulu hikayeni okudum.her şeker hastası gibi çok zor geçmiş.allah sana ve tüm hastalara şifa versin
yazınızın altına ımzamı atıyorum.bende fazlasıyla yaşadım bunları,onun için genc arkadaşların dıkket emsı gerekır.bırde bunu kabullenememe durumu var oda cok can sıkıçı.yazı için teşekurler,