Havva Hanım’dan Geldi

Sizden GelenlerHavva Hanım'dan Geldi

Sitenizi bugün keşfettim. çok güzel işlere imza atıyorsunuz. Rabbim yardımcınız olsun!

Burun ameliyatı oldum ve evde raporluyum. Böyle bi siteyi doktor araştırması yaparken gördüm.

Ben kısaca geçmişimden bahsedeyim. Yaklaşık 3 yıl önce aşırı aldığım kilolardan; özellikle de sık sık terleme, açıkma, çookk su içme ve tatlı krizlerimden bıkmıştım. Sonra Erdem Hastanesi’nde iyi bi doktora denk geldim ve şeker yüklemesi yapıldı (önceleri doktora gittiğimde açlık ve tokluk şekerine bakıp gönderiyorlardı.). 1.saatte golümüz 159, 2.saatte 117,  3. saatte 43 ve ben bu saatleri ömrüm boyunca unutamam. Komaya girmiştim ve şeker yüklemesi yaparak şekerimi 73 e çıkardılar. HbA1c de 6.55 çıktı ve teşhis kondu.

Artık bende bi hipoydum.

Başta üzüldüm ama en sonunda bi teşhis konmuştu. İlaç olarak Glucobay verdiler. O çok şişkinlik yapınca Dioformine döndük ama benim zayıflamam istendi. Ben 85 kilo ve 1.67 boya sahiptim. Sonrasında diyetisyene yönlendirildim ve çok başarılı olmayınca bıraktım. Doktora da gitmez oldum. Sadece sağlık ocağıdna ilacımı ve çubuklarımı yazdırıyordum.

Sonrasında kötü olunca başka doktorlara gittim. En son Medikal Park’a gittim. O da diyetisyene yönlendirdi. Aslında yediklerime dikkat etsem de spor yapmadığım için zayıflamıyordum. En son 75 e kadar düştüm ve o sıralar iyi olmaktan çok hep kötü oldum. Çünkü defalarca Hipoya girdim.

Şimdi zayıflamaktan korkar haldeyim. Her gittiğimde zayıfla yoksa asla hapları bırakamazsın demelerinden bıktım. Hap içmediğim zaman elim ayağım daha çabuk titriyor. Kısacası tekrar doktor arıyorum. Şu an 80 kiloyum ve çocuk sahibi olmak istiyorum. Siz Başkent Hastanesinde ki Nilgün Hanım’a mı devam ediyorsunuz? Ben de araştırıyorum aynı hastanedeki Hatice Betül Hanım’a mı yoksa Nilgün Hanım’a mı gitsem diye.

Aslında şu an çalıştığım kurumun Medicana ile anlaşması var ama orada galiba yok. Ben bulamadım. Ümraniye’de oturuyorum ve çok stresli ağır bi işim var. Öğün aralarıma da hiç dikkat edemiyorum. Ancak Hipoya girmeye yakın el ayak titreyince fark ediyorum. Sık sık ara veremiyorum ve tuvaletimi bile saatlerce tutabiliyorum affedersiniz.

Bi de ekmek arası birşey veya kepekli bisküvi tarzı şeylerden nefret eder duruma geldim. Ne yiyeceğimi bilemiyorum. Süt, yoğurt işleri ile aram hiç iyi değil. Üstelik bir de; ‘Bir Daha Asla Hastalanmayın’ adlı bi kitap okuyorum. Orda süt ve yoğurt hakkında çok kötü şeyler var.

Valla ne yiyeceğimi şaşırdım. Biliyorum çok uzun oldu ama bi yol lütfen.

Havva Hanım

11 YORUMLAR

  1. Havva Hanım Merhaba,

    Şu hipoglisemi konusu apayrı bir konu. Biz tip-1 diyabetlileri bile mahveden bir konu ki sizin bu durumu sürekli yaşama riskiniz var.

    Bloğumuzda Uzman Diyetisyen Nesil Gören Atalay var. İzmir’de. O da hipoglisemi hastası. Mail adresi: nesilgoren@hotmail.com Kendisine mail atıp beslenme konusunda belki de en iyi desteği Nesil Hanım’dan alabilirsiniz gibi geliyor bana.

    Doktor konusuna gelirsek ben şu anda Ataşehir Memorial’da Gökhan Özışık’a gidiyorum. Ama Başkent’e gittiğim dönemde Nilgün Hanım’a gidiyordum. İnanın bana ve tip-1 diyabetime önemli katkıları oldu. Ve özellikle beslenme konusunda bakış açımı çoook değiştirdi. Nilgün Hanım’ı bir deneyin derim.

    ‘Bir Daha Asla Hastalanmayın’ adlı kitapta süt ve süt ürünleri ile ilgili neler söyleniyor yazar mısınız bize? Merak ettim.

    Burun ameliyatı için geçmiş olsun. Umarım en kısa sürede iyileşirsiniz.

    sevgiler

  2. Güzel yorumunuz için teşekkürler tavsiyelerinizi dikkate alacağım sağolun.

    süt hakkındaki gerçeklere gelince yazar şöyle diyor; modern süt son derece toksik ve alerjenik bir uydurma gıdadır. Bolca süt üretiyor olabiliriz uzmanlar bolca süt içmeye teşvik ediyor olabilirler ancak sütün vücuda hiçbir yararı yoktur. 1994 yılında Natural health de yayınlanan yazısında pediyatri uzmanı Dr. Russell Bunai ye göre Amerikan diyetinde en büyük faydayı sağlayacak tek değişiklik süt ve süt ürünlerinin kullanılmaması olurdu. Don’t Drink Your Milk adlı kitabının 1992 baskısında John hopkins tıp fakültesi pediyatri bölümü eski başkanı Dr. Frank Oski şöyle diyor: “Hepimiz süt içmeyi bırakmalıyız… Süt buzağılar için tasarlanmıştır, insanlar için değil.” Bu iddia annenizin ve süt endüstrisinin size söylediği şeyle örtüşmüyor ama doğru. Dünya nüfusunun %70 i süt içmez veya diğer süt ürünleri tüketmez ve bunun haklı sebebleri vardır. Anne sütü kusursuz bi gıdadır ama bebekler için. Doğada sütten kesildikten sonra hiçbir hayvan süt içmez ve hiçbir tür, bir başka türün sütünü tüketmez. Kedilere fil sütü, zürafalara fare sütü ya da insanlara içirmek iyi bir fikir değildir. İnek sütü özellikle de süparmarketlerimizde bulunan formları sağlıklı bi gıda değildir. İnek sütü insanların kolay sindiremedikleri protein ve yağlar içerirler ve inek sütü şöhretinde adı geçen kalsiyumun yarısını bile sağlamaz. Ayrıca dünya sağlık örgütünün istatistiklerine göre en çok süt ürünü tüketen ülkeler, osteoporoz, meme kanseri, alerji ve diyabet rahatsızlıklarında en yüksek oranlara sahiptir. Süt vücudunuzdaki besin maddelerini kullanır, şeker ve un gibi bir anti-besin görevi görür. Sütteki bazı yağların metabolize edilmesi için esansiyel yağ asitleri kullanılır ki bu bizim en ciddi besin yetersizliklerimizdendir. Pastörize sütle beslenen hayvanlarda yetersiz iskelet gelişimi, güçsüz kemikler, osteoporoz ve diş çürümesi görülür. Ham sütle beslenen buzağılar sağlıklı olurlar ancak pastörize sütle beslenen buzağılar sekiz hafta içinde ölürler!!! Bir buzağı pastörize sütün faydasını görmüyorsa bir insan nasıl görür???

    • Havva hanım merhaba;
      Yazınızı oldukça dikkatli bir şekilde okudum ve beğendim. Bu teze katılmıyorum desem hata yapmış olurum. Yıllardır kafamı karıştıran ve kendime hep sorduğum bir soruydu bu süt olayı.Ama gariptir ki çok severim ama son 6 aydır artık içmiyorum rahatsızlığımdan dolayı. Mantık akla yatkın geliyor, yani bu şekilde düşününce ama yine de tam bir bilimsellik yok.
      Fakat bir gerçek var; şu anda üretilen sütler. Düşünsenize hayvanların bile şeker hastası olduğu ve her türlü hormonsal dengelerinin bozulduğu; hatta genetiklerinin bile tahrip edilip süt verme oranlarının artırıldığı, yemlerine ilaç katıldığı, Bazı enjeksiyonların yapıldığı yani hayvancılığın yerle bir edilip bir rant durumuna getirildiği bu sistemde; sütün faydadan çok zararı olabileceğini de yadsımamak lazım. Bugün çocukluğumda içtiğim sütlerin tadını asla bulamıyorum. Ve dediğiniz gibi süt içmemekle insan bir şey kaybetmez ama içince çok şey kaybedeceği muhakkak. Keşke beslenme sistemimizde , fazla değil 50 sene öncesine gidebilsek yeter sanırım.

      • Haklısınız, ben mersin Erdemli’liyim ve 17 yaşına kadar herşeyimiz doğala yakındı böyle diyorum çünkü domates biber salatalık yetiştiren bizlerdik ve onlara verilen ilaçları görünce inanın yiyesim gelmiyordu İsrail’den alınan tohumlara mahkumduk ve hemen hemen her sene farklı bi kanser türüyle mücadele ediyorduk(sebzelerde). Ve onların sattıkları kimyasal ilaçları kullanıyorduk ve malesef meyveler tam olgunlaşmadan topluyorduk ayrıca toprağımızda her sene daha fazla zehirleniyordu ve toprağa da bir sürü kimyasal madde karıştırıyorduk zaten bizim orda insanlar tarımla uğraşanlar baston görmeden ölürler bence bunun en büyük sebebi o meyvelere ilaç verirken soluduğumuz hava ve tenimize temas eden kimyasallardan kaynaklanıyor. Ama herşeye rağmen evimizin önüne diktiğimiz meyveler ve sebzelerden doyasıya faydalanıyorduk aklınıza ne gelirse hepsini yetiştiriyorduk asla bi manavdan birşey aldığımı hatırlamam babam sağolsun tropik meyvelerde yetiştirirdi ayrıca tavuk ördek kaz ve en önemlisi keçi ve koyunlarımız vardı inek sütü hiç içmedim desem yeridir o yıllarda. Ama kıymetini bilmez o güzelim keçi yoğurdunu sütünü hiç sevmezdim kısacası şu İstanbul da memleketimin değerini anladım ama oralarda da eski tat yok anlayacağınız yaşım 28 ama bende çok özlüyorum gençliğimin imkanlarını. Ben şuan keçi sütü bulamıyorum ve sütümü doğal ortamda yaşayan bi teyzeden tedarik ediyorum kendi yoğurdumu yapıyorum ama içim rahat değil dediğiniz gibi hiç birşeyin doğalı yok artık herşey bozuldu bazı insanlar kanser olmuyorsa bence büyük ihtimalle iyi huylu genleri onlara yardımcı oluyor yoksa yediklerimiz ortak olmasına rağmen bir kısmımızda bazı hastalıklar oluyorsa büyük ihtimalle sebeb yediklerimiz ve yaşantımız bilmiyorum geleceğe umutla bakmak istiyorum ve sizinle bu kitabı alıp diğer yazılanlar hakkında yorumunuzu bekliyorum “Bir Daha Asla Hastalanmayın” yazarı: Raymond Francis o da kendi hastalığı üzerine bizim gibi kendi doktoru olmuş biri bence bilgileri yabana atılacak gibi gelmiyor benim baş ucu kitabım oldu herkesin okumasını şiddetle tavsiye ediyorum… Rabbim yar ve yardımcınız olsun Aeolun…

        • Havva hanım ;muhteşem anlatımınızdan dolayı sizi tebrik ederim. Bir an hayallere daldım okurken, yani az da olsa mutlu oldum.Ama sadece Ahhh ve ah !!!!! Elden gelen bir şey yok maalesef. Hadi ben geldim gidiyorum; ya sizler çocuklarımız????Bu kitlesel soğuk savaşlar bitmediği müddetçe insanlık kendi kendini yok edecek. Ne bilelim belki de doğanın kanunu bu(!)
          Saygılarımla.

  3. Süt içememelerini duyan insanlar yeterli kalsiyumu nasıl alacağım derler? Bir inek at ya da fil kalsiyumu nereden alır? Kalsiyum dahil her türlü mineral açısından zengin olan bitkilerden elbette. Brokoli, pazı ve karalahana gibi koyu yeşil sebzeler zengin kalsiyum kaynağıdır. İnek sütü bolca fosfor içerir ve fosfor kalsiyum emilimini engeller. Ayrıca inek sütü, insanların inek sütünü metabolize etmek için ihtiyaç duyduğu magnezyum açısından yetersizdir. Kısacası vücudumuz inek sütünde bulunan yoğun kalsiyum miktarını kullanamaz. Kullanamadığı için bu madde birikir ve böbrek taşı, osteofit, gut ve aterosklerotik plak oluşumuna sebeb olur. Süt, kemiklerdeki kalsiyumu emer inek sütündeki protein, zararlı olabilecek güçlü asitleri metabolize eder, dolayısıyla vücut bu asitleri nötrlemek için kemik ve diğer dokularınızdaki kalsiyumu kullanır. Dünya nüfusununun %4 ünü oluşturan Birleşik Devletler, geri kalan %96 nın toplamından daha fazla süt ürünü tüketmektedir. Süt gerçekten kemikler için iyiyse o zaman dünyadaki en güçlü kemiklere sahip olmamız gerekir. Oysa dünyadaki en yüksek osteoporoz oranı bizdedir.yanlız değiliz elbette süt ürünü tüketen diğer tüm ülkelerde de osteoporoza sıkça rastlanır. Süt ayrıca alerjiktir. Süt alerjileri, çocuklardaki kulak enfeksiyonlarının başlıca sebebidir. Ayrıca genetik olarak müsait çocuklarda diyabet olasılığını arttırabilir. Yakın zamanda sütün multipl skleroz hastalığı ile ilişkisi olduğu açıklandı. Bebeklere ilk 3 yıl, en azından 1 yıl anne sütü verilmeli sonrasında kesinlikle süt tükettirilmemelidir… Aslında kitapta daha ayrıntılı anlatıyor ben az da olsa kısalttım. Kitabı okumanızı tavsiye ediyorum çok güzel bilgiler var özellikle proteinle karbonhidratı yerken karıştırmamız gerekiyormuş asit zehirlenmesine kadar varıyormuş sonuçları. Aslında Canan karatay diyetine benziyor oda ekmeğin her türüne karşı mesela ekmekler yumurta veya yumurtayla portakal suyu çok tehlikeliymiş. Ha bi de üç büyük düşmana kahveyi de eklemiş… En iyisi siz alın okuyun ve karar verin!!! Kolay gelsin herkese…

  4. Havva Hanım Merhaba,

    İnanın çoook şaşırdım yazdıklarınıza. Daha doğrusu kitapta yazılanlara. Zira ben sütü ve yoğurdu ve ayranı çok severim.

    Her doktor ve her çalışma farklı şeyler söylüyor elbette. Bizler hangisi doğru noktasında gidip geliyoruz maalesef.

    Bir taraftan da mesela biz tip-1 diyabetliler meyve yerken süt ya da yoğurt tüketiyoruz ki kan şekerimiz meyve şekeri sebebiyle aniden yükselişe geçmesin diye. Bir taraftan bunlar önerilirken diğer taraftan sizin okuduğunuz gibi birçok kaynak süte karşı bilgileri yazıyor. Diyorum ya. İşte tam bu noktada hangisi doğru acaba deyip duruyoruz.

    Ben mutlaka önerilen kitapları alıp okuyorum. Bu kitabı da en kısa zamanda alıp okuyacağım. Öneriniz ve katkılarınız için teşekkürler.

    Nesil Hanım’a mail atmayı sakın unutmayın.

    sevgiler

  5. Süt konusunda hem hemfikirim hem de değil.Herşeyin aşırısının zararlı olduğu fikrinden hareketle,sütü yoğurt,ayran ve kefirin olmadığı zamanlarda en son çare olması gerektiğine inananlardanım.Karatay diyetini yabana atmayın,bir çok konuda doğru söylüyor. Ben de hipoglisemi oluyordum,2-3 ay Karatay diyeti yaptım hem 5 kg.verdim,hem de hipoglisemi olmuyorum artık.En azından 3-4 aydır olmuyorum.Önceleri haftada 3-4 kez olurdum.Karatay’ın en haklı bulduğum önerilerinden birisi “rafine karbonhidrat” tüketmemek,doğal karbonhidrat tüketmek.Bunu başarabilirseniz hipoglisemiye bir çare olabilir.En azından bende oldu.

    • Hakan bey merhabalar;
      Yıllar önce Rus’ya ya giden bir yakınımın getirmiş olduğu kefir mayasıyla uzun yıllar kefir yaptım, aşırı severdim. Bir ara uzun bir tatile çıkarken dışarıda unuttuğum maya maalesef öldüğünden bırakmak zorunda kaldım. Yoğurttan bile faydalı bir içecektir kefir. Diğer bir konuda Karatay diyeti üzerine olacak, Fikirlerinize her zaman saygılıyım ama kendi fikrimi de söylemeden geçemeyeceğim.
      Sayın Canan Karatay hocamızı çok sever ve de taktir ederim. Ama maalesef anlattıklarının tümünün doğru olmasına karşılık; uygulamanın mümkün olamayacağı kanaatindeyim sistem Teknolojik tarım ve hayvancılığın olmadığı yıllarda mükemmel yapılabilirdi. Şimdi nasıl olacak? Organik tarım denen kandırmacanın sergilendiği, yağan yağmurların bile zehir taşıdığı, Hayvanlarımızın gübresinin bile doğal olmadığı bu sistemde mi uygulayacağız yoksa kendi teşkilatımızı kurmak için çok mu zengin olacağız. Tamam hepsinden vaz geçtim mevcut organikleri de kabul ettim. Peki hiç farkında mısınız bu ürünleri kaç kişi tükete bilir. Organik(!)tavuğun kilosu 25 TL yumurta 60-80 KRŞ olursa, daha doğrusu normal ürünlerin 3-5 katı fiyatta olursa nasıl tüketilecek.
      Sayın Karatay hocamın diyetinde maalesef doğal beslenmek gereği vurgulanmakta. Onun için her zaman şunu savunurum bugün dağdaki çoban hepimizden daha sağlıklı ve de mutlu. Bir de sadece merakım için soruyorum mayasız lavaş ve lahmacun nerede yapılıyor? Hangi kebapçıya ve ya fırına sordumsa yok öyle bir şey mayasız olmaz diyorlar ama sayın hocam mayasız diye iddia ediyor.
      Sevgi ve Saygılarımla.

      • Evet emekli hocam, size sonuna kadar katılıyorum. En basiti organik denen o meyveler bizim kullandığımız aynı toprakta yapılıyor mesela biz yaklaşık 30 farklı kimyasal ilaç verirdik bir domatesi büyütmek için sadece çiçek ilaçı vermediğimiz serada arıyla döllenme yapardık ve buna organik damgası vururdu devlet yani geri kalan bütün ilaçlar verilirdi ben de o yıllarda anlam veremezdim ama özellikle Rusya bizden böyle talep ederdi sonraki yıllarda çılgınlık Türkiye’de de başladı ve pazarın ne kadar kandırmaca olduğunu bugün daha iyi anlıyorum birde şu olaya değinmek istiyorum hani derler ya yaz sebzesi kış meyvesi herşeyi mevsiminde tüketin diye bence bu da son derece saçma sebebi yazın domates biber salatalık yaylalarda açık havada yetişir ama aynı ilaçlara bazen yazın sıcağından dolayı daha fazla böcek ilacına gereksinim duyarız kışın da seralarda sebzeler yetişir seralara sobalar kurulur aynı ilaçlar verilir toprak desen hemen hemen ölçümlerden biliyorum aynı zehiri taşıyor üstelik bi domates tohumu alsanız dikseniz günümüz şartlarında onun ilaçsız yetişmesi bol bol meyve vermesi imkansız ben kaç defa denedim olmadı çünkü tohumlar herseyden önce buna imkan vermiyor yani çiftliğimizde olsa doğal yaşamamız çok zor. Canan hocanın diyetini uygulamak benimsemek çok zor çünkü o ütopik bi dünyada yaşıyor herşeyin doğalı diye birşey yok sizde kanıp tonlarda para vereyim demeyin belki gerçekten köy hayatı sürebilseydik bazı şeylerin zararını en aza indirebilirdik ama büyük şehirlerde imkansız tavukların bile 40 günde öldüğü bu bozulmuş dünyada yaşamak gerçekten zor Rabbim hepimize yardım etsin sizlere kolay gelsin!!!

  6. Havva hanım muhteşem bir yazıyla yorumlamışsınız. Tamamen haklı olduğunuzun çaresizliğini buradan duyar gibiyim. Türkiye’deki teknolojik ve organik tarımın nasıl yapıldığını Amcamın oğlu sayesinde çok iyi biliyorum. Onun işi (firma ismi vermeyeceğim)Üreticilere bölgesel ve mevsimler tarım yaptırarak ürünleri konserve,turşu ve bir kısmını da taze olarak ihraç ediyorlardı.Yurt dışına giden ürünlerin, tüm şartları sağlanmadıktan sonra ihracı mümkün olamıyor hatta partilerin birinde bir hatalı ürün varsa(yani ilaç oranlarının yüksek olması)sözleşme iptal oluyordu.Ama bu firma aynı zamanda iç piyasada çok ünlü markala da ürün tedariki yapıyor, maalesef aynı duyarlılık sağlanamıyordu. Yurt dışında getirilen hibrit domates tohumunun 1 gramıyla bir dekar ekim yapılıyor ve her bir tohumdan ortalama 100 kg.salkım domates elde ediliyor.Ve tohumun fide olarak yetiştiği toprağa verilen gaz şeklindeki ilaçlama sayesinde bu torakta domates tohumu dışında(hibrit tohum)hiç bir canlı yaşayamıyor sonrası; malum.Bu tohumlardan tekrar tohum alınamadığı gibi, gramı altından pahalı.Bu örnek sadece domates için diğerleri de var tabiki.Ondan sonra bizler için her hastalığın zemini hazırlanıyor çığ gibi büyüyen kanser ve diyabet ve bu sistemin getirileri ise ilaç sanayi. Biz ancak kendi kendimize feryat ederiz, başka ne……..
    Teşekkürler ve saygılar.

Bir yorum yapın.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Diğer yazılar

%d blogcu bunu beğendi: