O kadar anlatacak konu var ki. Bir oradan, bir buradan sizlerle paylaşmaya çalışıyorum. Kusuruma bakmayın lütfen.
Annem, babam, abim ve eşimin diyabetle ilgili ne kadar bilgi sahibi olduklarını yeteri kadar anlattım size. Aklıma yine birşeyle gelirse anlatırım mutlaka.
Peki ilk söyleme anımda ne oldu? Daha önce bahsettiğim gibi annem ve babam yurt dışında yaşıyorlardı o dönemde. Abim İstanbul’da okuyordu. Niğde’deki doktorum Oğuz Demirtaş bana diyabetlisin dediğinde öncelikle abimi aradım. ‘Ertan Abi, Ben diyabetliymişim. Yani şeker hastasıymışım.’ demiştim. Bizim ailede kimsede olmayınca diyabet öyle çok önemli bir hastalıkmış gibi algılanmadı. O zamanlar yurt dışını aramak ta çok pahalıydı. Annem ve babamın beni aramasını bekliyordum ki söyleyim. Belki de ben aramışımdır. Ama net hatırlamıyorum o kısmı.
Annemle babama söyler söylemez, babaannemin de şeker hastası olduğunu söylediler bana. Ben bu detayı unutmuştum. Doktorun tedavi sürecimde nasıl bir yol izleyeceğini anlattım. İnsülin kullanmam gerektiğini söyleyince de annem, ‘bağımlılık yapıyormuş insülin. Sakın kullanma. Diyet yap.’ demişti. Harfi harfine, neden insülin kullanmam gerektiğini ve tüm tedavi sürecini heceleyerek anlattım. Çünkü böyle bir durum yok. Yani insülin kullanma diyecek bir noktada değiliz. Ki zaten pankreas hiç insülin üretmiyor.
Ama uzakta olan anne babaya sakin olun demek gerçekten meziyet istiyormuş. Annem bir yandan, babam bir yandan birşeyler söylemişlerdi. Ve bundan sonra inanın hayatımız eskisi gibi olmadı. Artık her telefon konuşmamızda annem televizyondan ya da oradaki çevresinden duyduğu şunu ye, şunu iç gibi önerilere başladı 🙂 . Ben de yeni diyabetle tanışmış birinden beklenmedik bir performansla ‘hayır, içmem ya da yemem’ diyordum. ‘İçtiğim ya da yediğim şeyler mi pankreasımdaki alfa ve beta hücrelerini yerine koyacak’ diye itiraz ettim. Ki halen ara sıra annem şunu dene, bunu yap dese de denemeyeceğimi bildiği için susuyor 🙂 .
Ama bir ara saf kekik suyunu denedim. O da hani alfa ve betalarım için işime yaramayacak ama farklı vitaminler alayım diye denediğim bir şeydi.
Her kişiye göre değişkenlik gösterir bu durum. Benim mantığım vücudumda olmayan alfa ve betaları içtiğim şeyin yerine getireceğine izin vermiyor. İçtiğim şey işe yararsa bence o bitki ve ben tıp tarihine garanti geçeriz 🙂 . Diyabetle tanışılan bu dönemde de herkes önerilerde bulunacağı için hazırlıklı olmak gerekir. Ya da bütün baskılara dayanamayıp kendi kararınızla bir bakmışsınız aktarda şekeri düşürmeye yarayan bitkiler satın alıyorsunuz 🙂 . Ama eğer siz işe yaradığını düşünüyorsanız tercih sizindir.
Ben diyabetli olduğumda sene 2002 idi. Annem ve babamın Türkiye’ye dönüş tarihi 2006 senesiydi. Bu 4 sene internet dışında görüşemedik. Haliyle çok merak ediyorları beni. Abim yanlarına birkaç kez gitmiş ve durumumu anlatmıştı. Kuzenlerim ve teyzem de Türkiye’den her döndüklerinde beni ve iğnelerimi uzun uzun anlatırlarmış. Bazen hipoglisemilerden dolayı bayıldığımı duyduklarında panik bir şekilde ararlardı. Ya da kan şekerim bir türlü düşmeyince annem ‘yine ne yedin o kadar?’ diye kızıp dururdu bana 🙂 .
Ama ne zamanki Türkiye’ye gelip beni iğne yaparken gördüler. Mahvoldular. Annem baya ağlamıştı. İnsanın zoruna gidiyor galiba. Anne ve babanın evladına kıyamaması böyle birşey herhalde.
Bundan sonrasını biliyorsunuz. Annem ve babama diyabeti, beni görerek, öğrettim.
Niğde’de ise yurtta kalıyordum. Oda arkadaşım Cavidan benim herşeyime dikkat ediyordu. Benden daha dikkatliydi. Kendini de geliştiriyordu bu konuda. Az mı koştuk basketbol sahasının etrafında. Hipoglisemi ataklarında da nimet bulmuş gibi saldırdığım meyve suyu ve bisküvi yerkenki hallerimi çok iyi bilir kendisi. İyi bir tanıktır 🙂 .
Elazığ’a geçtiğimde de ev arkaşlarımın hepsi biliyordu benim diyabetimi. Zaten ikisi tıp fakültesinde okuyordu. Herkese ara sıra konferans verir gibi anlatıyordum. Ki bazılarının ailesinde de olduğu için yabancılık çekmiyorlardı diyabete. Ev arkadaşlarımdan Deniz benim için halen çok önemlidir. Halası da diyabetli benim gibi. O alışkın bu duruma. O da benim şekerle ilgili her anımı ve pontik kilolu hallerimi iyi bilir.
Ben bugüne kadar çekinmedim diyabetimi anlatmaya ve paylaşmaya. Çünkü hiç ummadığım bir anda ya da hipoglisemi atağında bayılırsam birilerine ihtiyacım olabilir. Bu sebeple yakınımda bu durumu bilmesi gereken herkese anlattım. Ki anlatmak ve bilgilendirmek gerek.
Ne kadar güzel anlatmışşın esracım.o kadar güzel okudum ki. ilk öğrendiğimdeki hallerim geldi aklıma tabi doğal olarak.
Benimde ilk günlerin acilde gecti ilk bir haftam 450-500 şekerle yattığım için acile almışlardı bundan taaaaa 21 yı önce.Ama acile kimseyi almıyorlardı. O kapı acıldığında annemin hep ağlayan hali gitmez gözümün önümden. Ve babamla annem hala ben iğne yaparken bakamazlar. Ne kadar büyüsekte biz hep küçüğüz onlar için.
Bir gece beni servise baska bir odaya gecirmişlerdi. O gece uykulu uykulu cok korkmuştum annemler gelince beni bulamAyacaklar diye.Sabaha kadar ağladım. Anlatsalar da anlamamıştım o korku cok fenaydı ya 🙂 .
Sonra iğneler, diyetler, egzersizler ve ellerimizde sekerli sular. 1.5 ay yattım ben. Gecmek bilmedi o günler. Bir psikolog eminim benim cocukluğuma inmek istemez 🙂 . O derece..
Sonrası malum. Alışma süreci. Kendini, yiyecekleri tanıma süreci. Arada yaptığım kacamaklar. Yumurtayı peceteye sarıp kanepenin altına bırakmam. Annemin onu bulması ve daha buna benzer şeyler 10 yıl kadar sürdü bu zorlu yarış.
Büyüdükce idrak ettim herşeyi hersey yerine oturdu derken yeni gelişmeler beklerken akıp gitti diğer 10 yıl. Bundan sonrası daha güzel olsun hepimiz için inş…
Bu arada benim de yiyip içmediğim şey kalmadı. Ne yapsınlar? Belki düzelir ümidi ile bi care içiyordum bende. Hele o zeytin yapraklarını kaynatıp annemin peşimde koşmaları. Ah ah. Bunların da bende bıraktığı artı midemin artık her türlü bitki cayını alabilmesi 🙂 . Şekersiz içemeyeceğim bir şey olamaz sanki gibi düşünüyorum artık.
SEVGİLERRR…..
Emine Hanım Merhaba,
Telefondaki gibi şen sesinizle yazmışsınız yazdıklarınızı 🙂 .
Tüm takipçilerimiz eminim kendilerini bulacaktır yazdıklarınızda ama ben sizin sesinizi de duyuyorum.
Yumurta olayı fenaymış 🙂 . Beni yine güldürdünüz 🙂 .
Ben aşure ayında bir yaklaşık bir tencere aşure yemiştim 🙂 . Kim yedi diye sorduklarında; ‘Ben değilim.Bilmiyorum.’ derdim 🙂 .
Anne ve baba için daha bir zor oluyordur.
öpüyorum sizi.
sevgiler
Teşekkür ederim bu cırt sesimi beğenen sayılı kişilerdensiniz 😀 bende sizin yazdıklarınızı telefonda konuşur gibi okumuştum iletişim güzel şey.inşş.ben geldiğimde yüzyüze sizi daha cok güldürcem 😀 😀
aşure olsa bende yerdim kesin 😀 bayılırımda.onu saklamazdım işde ama sabah 7 ve haslanmıs yumurta baska carem yoktu ben masumum 😀
ae o lun iyi uykular sevgiyle kalın görüşmek üzere…………
Emine Hanım Günaydın,
İletişim kesinlikle en önemlisi.
İstanbul’a geldiğinizde mutlaka bekliyorum sizi. Hatta oturur beraber yazazarız bir yazıyı 🙂 .
sevgiler
Ben de en çok boğazına hakim olamayan tip 2 hastalarının yakınlarından çekiyorum 🙂 Beni az az dikkatlice ölçerek yediğimi görünce çok abarttığımı hatta bazen de dikkat çekmek için öyle yaptığımı düşünenler çıkabiliyor 🙂
Ayşegül Hanım,
Bu tarz durumları hiç söylemeyin. Gerçekten böyle söylendiğinde kitlenip kalıyorum acaba bende mi bir yanlış var diye. Sonra öğretmen edasıyla diyabeti anlatıyor halde buluyorum kendimi 🙂 .
Boşverin. Doğru yoldayız 🙂 .
sevgiler