Diyabet Bir Hastalık Değil, Yaşam Biçimidir
Herkese Selamlar,
Ben de tip-1 ile olan yolculuğumu anlatmak istiyorum.
8 yıl önce tanıştım bu arkadaşla ve 20 yaşındaydım. Bu zamana kadar şekerin sadece ‘yaşlılarda’ görülen ve ‘çok şeker yenildiğinde’ oluşan bir hastalık olduğunu sanıyordum (cahilliğin bu kadarı!!!!). Çünkü çevremde ne çocuk yaşta diyabetli vardı ne de bu konuda bilgisi olan.
İlk belirtiler zayıflama ile başladı ve hayatım boyunca zayıf biri olmadığım için bunun iyi bir durum olduğunu sandım açıkçası. Daha sonra çok acıkma sık yemek yeme buna rağmen aşırı zayıflamaya devam etme çok sık bir şekilde tuvalete çıkma (O kadar sık oluyordu ki! Tuvalete çıkmaktan uyku uyumadığımı bilirim.) ve ağız kuruluğu başladı. O kadar kuruyordu ki! Ağzım, dudaklarım ve dişlerime yapışıyordu. Aşırı yorgunluk yapıyordu ve öyle ki okuldan eve zor düşüp hemen uykuya dalıyordum.
Bu belirtiler iki ay içerisinde ortaya çıktı ve ben 20 kiloya yakın verdim (En son yaptırdığım kan testinde 106 açlık şekerim çıkmıştı ve doktorum her şeyin normal olduğunu söyledi.).
Artık iş ciddiye binince doktora tekrar gittim ve 469 açlık şekeriyle hemen yatış yapıldı ve 9 günlük misafirliğim başladı. Doktorumun bana yoğun bakıma acil olarak yatmam gerektiğini anlattığı zaman ağlayarak odasından çıktığımı hatırlıyorum. Yoğun bakıma yattığım ilk günü anımsıyorum da hem çok ağlamıştım hem de garipsemiştim. Bir de yer olmadığı için beni çok yaşlı, artık ölmesi beklenen hastaların olduğu bölüme almışlardı ve aynı gün iki hasta vefat etmişti. Artık psikolojik durumumu siz düşünün.
Tedavi sürecim boyunca zorluklar yaşadım: Kabullenme, insülin kalemine bağımlı bir yaşam sürdürme düşüncesi, sürekli parmakların delinmesi, gençliğime acımam yaşıma acımam (Şimdi düşünüyorum da boşuna dertlenmişim. O zaman çocuklarda ve hatta bebekler de bile bu durumun olduğunu kavrayamamıştım.).
Neyse 9 günün sonunda tedavim bitti ve artık hayatım boyunca bana eşlik edecek arkadaşlarımla birlikte evin yolunu tuttum. İlk 1 yılım haliyle çok zor geçti. Hipoglisemiler, hiperglisemiler, bunların yarattığı sıkıntılar; alışmam ve kontrol altına almam zorlu oldu.
Çok şükür hepsini atlattım. Bu arkadaşla beraberliğimin 8. yılını 6 Kasım’da doldurdum ve daha da olgunlaştım. Artık hipoglisemilerde ağlama krizine girmiyorum (İlk yıllarda çok sık yaşıyordum bu duygu durumunu.). Artık bu krizleri sakince telaş yapmadan atlatıyorum.
Genel durumum iyi çok şükür. Bu zamana kadar tekrar hastaneye yatmamı gerektirecek bir durum yaşamadım (MAAŞALLAH deyin lütfen 🙂 ).
Aile faktörü gerçekten çok önemli. İlk başlarda ailem de kabullenemedi. Hatta bunun saklanacak bir durum olduğuna inandılar bir sure. Ancak zamanla onlar da alıştılar ve kabullendiler.
Diyabet teşhisi konulduğunda ilk düşüncem: ‘Ben bittim, hayatım bitti, artık aciz bir insan oldum.’ düşüncesiydi. Şimdi bakıyorum da yazık etmişim kendime. Boşuna üzmüşüm kendimi ve haliyle boşuna yükseltmişim şekerimi.
Diyabet hayatımıza engel değildir. Bunu anladım zamanla. Bir de şunu özellikle belirtmek isterim ki DİYABET BİR HASTALIK DEĞİL, YAŞAM BİÇİMİDİR.
Benim hikayem böyle yoldaşlarım. Allah hepimizin yardımcısı olsun.
Sevgiyle kalın 🙂
Esra K.
TEst