Bu Sene “Arkadaşım Diyabet Kampı” Müthiş İzler Bıraktı
Bugün diyabetimben.com Arkadaşım Diyabet Kampı odağında 🙂
3. kez gidiyorum İznik’e. Şükrü Bey ile tanışmamızın da galiba 4. yılı. Hayatımda “iyi ki de var.” dediğim nadir insanlardan.
Önce Bursa’ya gittik. Bursa’dan İznik’e giderken geçtiğimiz yol benim için harikaydı. Yolun kıvrılması, sakinliği, İznik Gölü ile dipdibe oluşumuz.
DSİ Tesisleri’ne girdiğimizde toplantı odasından çocuk sesleri geliyor. Oynuyorlar. Gasca Zurli’nin “A Ram Sam Sam”ı eşliğinde herkes ayakta. Sahnede çocuklara eşlik eden bilindik isimler. Çocukların abileri Çağrı, Abdullah ve daha birçok kişi. Oynuyorlar, oynuyorlar ama dışarı çıkan çoğu çocuğun gözleri yaşlı. Bazıları hıçkırarak ağlıyor. Çünkü son gün, son konuşmalar, veda cümleleri… Çok alışmışlar birbirlerine çoook.
Dedim ya. 3. kez geliyorum kampa. Her sene ya tam ya da yarım gün katılmaya çalışıyorum. Ama bu sefer aniden içine aldı beni. Sebebini anlayamıyorum. Neden böyle oldu ki!
Tanıdık simalar, isimler. Diyarbakır’dan Münevver Hemşire’ye sarılıyorum. Koç Üniversitesi’nden Eda Hemşire ağlıyor. Ona sarılıyorum. Oğuzhan Bey. Daha birkaç hafta önce görüşmüş olsak da ona sarılıyorum. Apo’yu görüyorum. Zayıflamış geliyor bana ama “kilo aldım.” diyor. Çağrı’yı görüyorum. Sarılıyoruz. Sohbet ediyoruz. Sanki çok uzun zaman olmuş. Herkese özlemle dokunmak. Onları görmek müthiş mutluluk veriyor.
Yemekhaneye geçiyoruz. Havuç topları yapacak çocuklar. Ana malzemelere havuç, ceviz ve bisküvi. Gerekli tüm bilgileri çocuklar dinleyip yapmaya başlıyorlar. Diyetisyen Tuğba Gökçe’nin arkasında Çağrı. Çağrı direktifleri veriyor, Tuğba ise ağzını oynatıyor. Gülüyoruz. Fena gülüyoruz. Çocuk olmaya başlıyoruz.
Ardından bahçeye geçiyoruz. Hava fena değil. Güzel bir esinti var. Diyarbakır’dan Mehmet Bey, Diyetisyen Tuğba Hanım, Oğuzhan Bey ve daha çoğu kişi oturuyoruz. Çocukları anlatıyorlar. İçlerinden unutulamayanları anlatıyorlar. Öne çıkanları anlatıyorlar. Unutulmayan anları anlatıyorlar. Sonra bir ara havuzda yüzen çocukları görmeye gidiyoruz. İp gibi sıra olmuşlar. Bir t-shirt var ellerinde. En öndeki kişi suya batırıyor. Elden ele en arkadaki kişiye gidiyor ve kovayı dolduruyor. Müthiş keyifliler. Havuz bitiyor. Saat 18:00 civarı insülin yapma saati başlıyorlar. Esra Ablaaa diye koşan çocukları öpüyorum. Kokluyorum. Fotoğraf çekiyoruz. Sonra isimlerini koydukları insülinci başı, dosyacı başı, ekip başı gibi çocukları izliyorum. Hepsi sorumluluk sahibi. Görevlerini layıkıyla yapıyorlar. Her insülin poşetinde insülin kalemleri ve her birinin üzerinde isimler yazıyor. Bir çocuk insülinci başından insülin kalemini istiyor. İnsülinci başı; “Senin kaleminin üzerinde ismin yazmıyordu. Tek ismi yazmayan kişi sensin. Al kalemini.” diyor naifçe. Çocukça. Akıllıca. Anne oluyorum o anlarda. Onlar ise koskoca ekiplerinin ya annesi ya da babası oluyorlar.
Bu sefer akşam yemeği için yemekhaneye geçiyoruz. Erkek çocuklarının olduğu bir masada tek sandalye boş. Oturmak için izin istiyorum. “Hayır” diyorlar. “Orası Bengi Abla’nın yeri.” “Peki şu sandalyeyi çekip oturabilir miyim?” diyorum. Hepsi onaylıyor. Oturur oturmaz biri tabak getiriyor. Biri çatal, bıçak, kaşık. Hepsinin çocuğuymuşum gibi bana bakıyorlar. Müthiş akıllı, müthiş zeki ve sorumluluk sahibi hepsi. Sohbet yetişkin seviyesinin ötesinde. Futbol, tenis, diyabet. Ne yok ki konu olarak. Ben yine çocuk oluyorum, onlar ise yetişkin.
Sonra hepsi İznik’te akşam güneşini batırmak için iskeleye gidiyor. Bengi saz çalmaya başlamış bile. Bu arada Bengi, Malatya’da Diş Hekimliği okuyor. Aynı zamanda futbol oynuyor. Müthiş çocuklarımızdan biri. Çok naif. Çok doğal. Çok samimi. Bengi saz çalışıyor. Diyarbakır’dan Mehmet Bey türkü söylüyor. Bengi çalıyor. Biz de sesimiz yettikçe türkülere eşlik ediyoruz. Sonra sırtı bana dönük olan, Mardin’den gelen bir çocuk bana dönüyor; “Abla sesin çok güzel. Biraz daha yüksek sesle söylemelisin. Senin farkına varmalılar.” diyor. Ben utangaç oluyorum. O da beni yönlendiren rehberim.
Sonra İstanbul’dan gelen bir çocuk Mardin’den gelen arkadaşına diyor ki; “Yarın kampın son günü. Yarından sonra seni çok ama çok özleyeceğim.” diyor. O an duruyor zaman. Güneş battı batacak. Yavaş yavaş da az kalmışız iskelede. Sonra Şevval’in fotoğrafını çekiyorum iskelenin bir ucunda. Arkasında İznik Gölü. Battı batacak güneş. Harika bir manzara. Kulaklarımda çocukların sesleri. Bana o gün farkına varmadan yaşattıkları. Huzur dolu kalıyorum.
test
Yüreğide emeği de büyük olan büyük insanlar !!! İyiki varsınız ❤️❤️
Meral Kavaz Evcimen Biz ortamı görmediğimiz halde paylaşılan resim ve yazılanlardan aynı derecede etkilendik esra hanım .. gerçekten yüreğide emeğide büyük olan büyük insanlar !!! iyiki hepiniz varsınız ❤️
diyabetimben.com Meral Hanım Merhaba, İçinde olunca yarattığı etki daha da ayrı oluyor. Bu sene diyorum ya apayrıydı 🙂 Bunu yazımda da hissettirdiysem ne mutlu 🙂 Güzel yorumunuz içinse teşekkürler. sevgiler,