Bir önceki yazımda gittiğim yeni doktorum ile yaşadıklarımı ve aklımda kalan soru işaretlerini paylaşmıştım sizinle.
Dün yani 21 Eylül Cuma günü 11:45’te odasına girip ancak 12:45 gibi çıktığım Nilgün Hanım ile ikinci muayenemiz biraz tartışmalı geçti. Tartışma derken yanlış anlamayın lütfen.
Nilgün Hanım’ın elbette kıdemini ve ünvanını tartışacak değilim. Ama bana diyabetle nasıl yaşamamı ve nasıl bir yemek düzenim olması gerektiğini anlatırken bir ütopyadan söz ediyormuş gibi geldi yine. Ben de artık zincirlerimi kırmış bir şekilde aldım elime sazımı ve konuşmaya başladım.
Aslında biraz daha konunun başına gideyim. Günlerce içi alabildiğince dolu bir liste hazırladım. Ve inanın yediğim her şeye olduğundan fazla dikkat ettim. A3 kağıda bu listeyi ve yaklaşık 2 ay önce yaptırdığım testlerin sonuçlarımın çıktısını aldım ve gittim Nilgün Hanım’ın yanına.
Listeye baktı ve birkaç küçük konu dışında her şeyin iyi olduğunu söyledi. Ben araya girip aslında bu iyi durumun geçici olduğunu, çünkü menstruasyon döneminde olduğumu belirtim. Bir de 2 haftadır sırf kendisine kendi içimde verdiğim sözden dolayı yemeklerime çok dikkat ettiğimi ama bu sözün ömür boyu devam edemeyeceğini söyledim.
Ayrıca Nilgün Hanım 2 ay önceki sonuçlarıma istinaden vitaminlerimin yaza rağmen çok düşük olduğunu ve kış boyunca devam edeceğim vitaminler vereceğini söyledi. Bu cuma muhtemelen onları da alır ve size iletirim buradan. Ki galiba şu düşük çıkan D vitamininden bahsediyor kendisi.
Bu arada Nilgün Hanım beyaz un, şeker, paketli ürünler gibi birçok şeye hayat mottosu gereği karşı. Ki ben de karşıyım. Özellikle dün sabah mestruasyondan dolayı canım bir şey yemek istemiyordu. Çekmecemde ETİ Form Kepekli Kızarmış Ekmek vardı. 4 adet yedim ve çay içtim. Bu arada her biri yaklaşık 8 gr KH içerir. Bunları yememen lazım, bunlar yüksek ısıda pişince kanserojen bir madde ile kaplanıyorlar gibi bir şeyler anlattı. İşte ben tam bu noktada sazı aldım elime 🙂 .
Bir birey olarak bu tarz yani normal insana bile zararlı olan ürünleri yemiyor olabilirsiniz dedim kendisine, ama siz sizsiniz ve bense benim. Ben olabildiğince esnek bir diyet listesi ve diyabetli hayat istiyorum dedim. Diyabetle esnek hayat da istemek zor. Zira bu esnek hayatta kan şekerleri ne halde olur bilemiyorum ama en azında bir şey yemek istediğimde yiyebiliyorsam ne olursa olsun kan şekerimi en düzgün halde tutmak için elimden geleni de yaparım filan dedim kendisine. Ki bu arada karbonhidrat sayımı yöntemine karşı olabileceğini ama şu an diyabetlilerin diyet listeleri ile barışmalarında en önemli yöntem olduğunu da vurguladım.
Öyküm ile de telefonda konuşmuştuk bu karbonhidrat sayımını. Bloğumuzda yazdığım birçok şeye karşı bir cümle olacak ama bence karbonhidrat sayım yöntemi, kaçamak yapmanın yasal hali 🙂 . Şimdi eskiden kaçamak yapıp 1 adet çikolata yer ve kafamıza göre insülin yapardık. Ve bu anları anlatırken kaçamak yaptım derdik. Ama artık 1 adet çikolatayı kaç ünite insülin yapabileceğimizi bilerek daha rahat yiyiyoruz. Eğer şimdiki zamanda bu çikolata vb ürünler çok sık olmuyorsa sorun yok. Ama her gün her gün oluyorsa bence yasal haliyle yine kaçamak yapıyoruz arkadaşlar 🙂 .
Benim ne olursa olsun daha doğrusu tıpta önemli kanunlar değişmedikçe karbonhidrat sayım yöntemine güvenim hiç bitmeyecek. Ama doğru yolda kullanıldığı sürece. Bu düşüncemi de paylaştım Nilgün Hanım ile. Ve kendisinden çok kısıtlamacı bir destek almak istemediğimi de belirttim. İnanın bu görüşmemiz oldukça verimli geçti. Çünkü birbirimizi çok iyi anladık.
Bazal ayarlarımda birkaç değişiklik yaptık. Ki bunu ben de yaparım ama Nilgün Hanım bazal saatleri konusunda da bazı değişiklikler yaptı. Ve önümüzdeki hafta cuma gününe yine randevulaştık. Bu sefer gece 3 ve sabaha karşı 5 şekerlerime de bakmamı ve not etmemi istedi. Yorucu bir hafta beni bekliyor 🙂 .
Peki bu görüşmemizden aklımda kalan en önemli konu ne oldu?
Ben beyaz ve kırmızı et tüketmeyi pek sevmiyorum. Ama yine de zor da olsa yiyiyorum. Özellikle ana öğünlerde protein tüketmenin önemini anlattı Nilgün Hanım. Mesela ben geçtiğimiz perşembe günü (Nilgün Hanım’a gitmeden 1 gün önce.) bir porsiyon zeytinyağlı nohut, 1 kase cacık ve 1 dilim kepekli ekmek yedim. Aradan yarım saat geçti ve gözümün önünden tatlı bir şeyler geçip geçip duruyor. Ki zaten yemek yediğimiz yer her gün dondurmalı irmik helvası yaparken o gün yapmamıştı. Ona da kızmıştım kendi içimde. Ki olsaydı yiyecektim o gün 🙂 . Tam şirketimin olduğu binaya girmek üzereyken koştur koştur Pelit Pastanesi’ne gittim. Ve şu küçük meyveli tartlardan 5 adet yedim 🙂 . Meğerse proteinsiz bir öğünden sonra diyabetli olmayan insanlar dahi yemek sonrası ya tatlı ya da beyaz unlu besinler tüketmeye meyil ederlermiş. Bu sebeple Nilgün Hanım her ana öğünde protein yememi önemle istedi. Ben de elimden geldiğince şu proteinsiz ana öğün almamaya özen göstereceğim. Bu da kazanılmış önemli bir bilgi olsun bizim için 🙂 .
Bu yazıya özel yenilen meyveli tarlar yazının resmi olsun 🙂 .
merhabalar esra hanım,
bilgilerinizi paylaştıgınız için teşekkur ederim.
sizinle tanısmak ısterdım fakat ben ızmır de yasıyorum:(bu sıteyı sevdım.hamılelıkle ılgılı ozellıkle yazılan yazılar çok ilgimi çekti ve daha olumlu bakmamı sağladı herseye.:)
bunları yazmak istedim.svg.
Selen Hanim,
Yorumunuz için tesekkurler. Biz İzmir’e gelirsek size mutlaka haber veririz.
Sevgiler
Afiyet olsun Esra Hanım, tartoleti ben de çok severim ama 4 aydır ağzıma sürmedim, bir tane yersem daha da istermişim gibi geliyor hala. Nilgün Hanım’a gitmeyi ben de düşündüm bir ara, ama sizden söyleyebileceği şeyleri duyunca bekletmeye karar verdim şimdilik, deneyimleriniz çok faydalı oldu o açıdan, teşekkür ederim.
Protein eksik öğünden sonra tatlı aşermeyi de ilk kez duydum, bu paylaşımınız için de çok teşekkür ederim 🙂 Tatlı konusunda kaçamak yapmadan ihtiyacımızı giderecek pek çok şey var, bir kez daha bunları önermek istiyorum 🙂 Mavi-Yeşil’in sütlü çikolatası, Albeni tipi çikolatası, Eti Form çikolatalı bisküvi, şekersiz sakızlar (ki First’ün tüm sakızları şekersiz mesela), Olips ve Rocco şekersiz şekerleri, Koska’nın diyabetik helvaları, hatta diyabetik lokumları, bu şekilde bir sürü hazır ürün var. Bunların yanı sıra Mado’nun light dondurması, Özsüt’ün light kazanibisi, Karaköy Güllüoğlu ve Koska’nın diyabetik dondurmaları gibi pek çok diyabetik tatlı da mevcut, ben kaçamak yapmadan önce elimde bunlardan bulunup bulunmadığına veya bunlara erişme imkanım olup olmadığına bakıyorum 🙂
Eminim ki diyabetik tartolet de yapılabilir, bunları kendi evim ve mutfağım olduğunda Ajda ile icat edip tariflerini paylaşacağımıza inanıyorum 🙂
Selim Bey Merhaba,
Tartolet konusu inanın can yakıyor 🙂 .
Ajda Hanim ile eminim harika diyabetik tatlılar yaparsınız.
Nilgun Hanim ile sizin gibi bir Diyabetli bence çok iyi anlaşır. Benim gibi kıdemliler Nilgun Hanim ile ilk baslarda ufak ufak atışarak doğru yolu bulur. Ben Nilgun Hanim ile iyi bir takım olacağımıza inanıyorum. Bu sefer 3. görüşmemiz daha da onemli olacak 🙂 .
Tatlandiricilar ile tatlı yapma fikri bana cazip gelmiyor. Sadece şekeri çıkarmak ve yerine yapay şekeri koymak daha masum değil bence. Biz normal sekerle yapılan bir tatlıdan biraz yemeyi beceremeyip tabak tabak yemeye doğru yol almaktan korkuyoruz. Bence bu noktamıza bir cozum bulup normal sekerli tatlıları tüketmek lazım. Tatlandiricilar daha aklanmadı.
Bu arada Light ürünlerin kh icerikleri normal ürünlerle hemen hemen aynı. Paketlenmis ürünlerde cozum aramayın derim. Küçük bir öneri; Agave diye doğal bir seker var. Blogta da yazmıştım. Bu ürünle tatlı yapmak beyaz seker ve Tatlandiricilar göre daha doğru gibi geliyor.
Sevgiler
Esra Hanım, ben tatlandırıcıların masumiyetine inanıyorum açıkçası 🙂 Zaten tatlandırıcıların çoğu şekerden yapıldığından çok da yan etkileri olacağına inanamıyorum. Aspartam, asesulfam-k gibi tatlandırıcılar üzerinde soru işaretleri var, ama bunları da zaten diyabetli olmayan birinden fazla kullandığımı sanmıyorum, light kola, sakız gibi şeylerde var bunlardan. Bir elimizde bize doğrudan zarar veren beyaz şeker, diğer elde doğrudan zarar vermeyen ama üzerinde soru işaretleri bulunan tatlandırıcı varken ben soru işaretlerini tercih ediyorum. Zira glisemik indeksleri düşük olduklarından (15-20 civarı genelde) kan şekerimde istenmeyen oynamalara sebep olmuyorlar, tat olarak da arada bir fark göremiyorum, hatta daha makul derecede tatlılık kattığını düşündüğümden daha bile çok seviyorum 🙂
Karbonhidrat miktarı dondurma, baklava, kazandibi tatlılarda tabii ki aynı, zaten karbonhidrat sayılmayan bir öğün-ara öğün yok, olmamalı 🙂 Saymaya üşensek bile kabaca bir hesap yapıp öyle yememiz lazım her zaman.
Agave’yi duydum, hem sizden hem başka sitelerden, biraz pahalı geldi açıkçası. Evde yaptığımız tatlılarda Starbucks’dan aşırdığım Splenda’ları kullanıyoruz, gayet de başarılı oluyor 🙂 Bu arada bir dip not olarak kahve delisi bir insan olarak kahvenin diyabete olumsuz bir etkisi olmamasına periyodik olarak şükrediyorum 🙂
haber verırsenız çok sevınırım:)
tatlandırıcılarla ılgılı agave yi hiç denemedım ama diğer toz tatlandırıcıları denedım ve çok beğenmedim açıkçası.
svg.
Merhaba Esracım
görüşmenin iyi yönde olmasına sevindim.biz diyabetlileri anlayan doktorları bulmak az.Onlarda kendilerine göre haklı herkesin doğrusu var.Fakat kalıplarla yaşamak bana göre değil hiçde olmadı.
Az tüketilen bir öğünden sonra neden tatlı yediğimi öğrendim 😀
Bakalım daha neler öğreneceğiz 😀
Ben tadına bakıp bırakabilenlerdenim midemide fazla yormayı sevmiyorum.Tatlandırcılarla aram iyi değil kullanmıyorum.diyet ürünleri hafif olduğu için tercih ederim.
Birde sık şeker ölcümü ile ve doğru insülinle diğer insanlar gibi olabiliriz.fazla gerilmeye gerek yok
cok öpüyorum seni canım özledim cokkk
sevgilerrr
Emine Hanım Merhaba,
Protein konusundaki yeni bilgi iyi oldu 🙂 .
Ankara’ya gittin mi?
6 Ekim’e az kaldı 🙂 .
sevgiler
Bu hafta düşünüyorum inşş.Ankara biraz gecikti malum ev gezmeleri 😀
6 Ekim i iplle çekiyorum canım emin ol.ben daha öncesinde gelirim muhtemelen 😀
sevgilerrr
Merhaba,
Umarım bundan sonra da her iki tarafı da tatmin eden bir süreç yürütebilirsiniz Esra Hanım.
Tatlandırıcı, kaçamak vs. konusunda tamamen Selim’e katılmakla birlikte başka bir şeyi soracağım ben: Biraz lise seviyesinde oluyor sanki ama nohut bir baklagil olarak az da olsa protein içermiyor mu? Üstüne bir de cacık yemişsiniz ki o da bir miktar protein içeriyor. Bu yeterli değil miymiş yani? Her öğün illa ki et mi tüketmek gerekiyormuş?
Sevgiler 🙂
Ajda Hanım Merhaba,
Her öğün benim almam gereken proteîn 2 köfte kadar. Köfte boyutu elimizin ayası kadar olmalı.
Yenilen nohut ve cacık bu miktarı karşılamıyor. Ki şunu da unutmayalım ki biri baklîyat biri proteîn grubu. Elma ile armutları karıştırmayalım. İçerisinde protein barındırabilirler ama neticede alınması gereken protein mîktarını karşılaması için kimbilir kaç tabak yemek lazım.
Ben tatlandırıyı sadece kahve ve çayda kullanıyorum. Şu an en iyi marka olarak kabul ettîğim Splenda ile yapılmış bir tatlı bana çok masum gelmiyor. O sebeple en azından normal şekerle yapılan tatlıdan az yemeyi tercih ederim.
Nilgün Hanım ile önümüzdeki cuma 16:00 randevusunu iple çekiyorum 🙂 .
Sevgiler
İşte, “kim bilir kaç tabak yemek lazım” sorusunun cevabını bulaydık iyiydi. =) http://www.angelfire.com/vt/aslan/besindeger.htm linkinde besinlerin 100 gramındaki protein değerleri verilmiş örneğin ve buna göre 100 gr. dana etinde 19 gram protein varken nohutta 20 gram var, yani neredeyse daha fazla. Kaynağın güvenilirliğini bilmememin yanı sıra proteinin yapısı ve kalitesi dediğimiz kavramlar da var. Sizin elma, armut buna tekabül ediyor sanırım. 🙂 Yani her ikisinden de alacağımız proteinin miktarı belki eşit olsa bile niteliği değil. Yine de her öğün illa ki o kadar da olsa et yemek gerekliliği fazla geldi bana şimdilik. 🙂
Verimli görüşmeler dilerim tekrardan. 🙂
Ajda Hanım,
O zaman biraz daha yazdığım cümleleri açayım. Direkt ve dolaylı alına protein söz konusu olan konu.
Amaç direkt alınması gereken proteini almak. Dediğinizi çok iyi anladım. Ha direkt proteinden ha dolaylı yoldan almışız proteini. Ama bana söylenen de direkt alınması yönünde. Yoksa direkt proteinsiz yenilen bir öğünden sonra tatlılara ya da beyaz unlu ürünlere saldıran bireyler olur çıkarız.
Ki şu yeşil mercimekte de protein oranı oldukça fazla. Hatta hatırlarsanız bir aralar katı vejeteryan olan kişiler yeşil mercimekten alıyorlarmış proteini. Ama doktorlar önemli olanın dolaylı değil direkt alınan protein olduğundan bahsediyorlardı.
Ama yine de sizin için direkt ve dolaylı protein konusunu soracağım Nilgün Hanım’a 🙂 . Daha profesyonel cümleler ile belki size cevap veririm 🙂 .
sevgiler
Sabırlı yanıtınız için teşekkür ederim Esra Hanım. Doğrudan ve dolaylı alım gibi bir kavramsallaştırmadan bihaberdim. Bu doğrultuda araştırayım ben de o halde.
Tekrar teşekkür ederim ilginiz için 🙂
Ajda Hanım,
Bence bu konu burada bitmeyecek galiba 🙂 .
Siz araştırdıkça ve sorularınız geldikçe elimden geldiğince yanıt vermeye çalışırım. Ben de Nilgün Hanım’a direkt ve indirekt protein alımı konusunu mutlaka soracağım.
Sevgiler