Tip-1 Diyabetle Dans Etmek
16 yıldır bıkmadan, usanmadan, ara ara ‘lanet etsem de’ ve yine ara ara benim gibi hayatın içinde aktif olan birine ‘neden ayak bağı olduğunu’ ya da ‘neden ben’ sorusunu sorsam da yaşıyoruz işte. Diyoruz ya; biz tercih etmedik. Biz tip-1 diyabete yakalanmak için bir şey yapmadık. ‘O’ bizim zorunlu yol arkadaşımız, zorunlu yaşam şeklimiz.
Tip-1 diyabetle nasıl dans ettiğimizi ya da nasıl bir yol arkadaşlığınızın olduğunu sorguladınız mı? Düşündünüz mü?
İlk zamanları yani tanıştığım ilk günleri hatırlıyorum da. Benim için o dönem farkında olmadığım, ne olduğunu bilmediğim bir şeyi hızla kabullenmekle başladı. Yani beni dansa kaldıran kişinin teklifini çevirmeden kabul etmiştim. Zaten asıl önemli detay bu; “Kabullenmek”. Çünkü değiştiremeyeceğimiz bir yola girmiş oluyoruz. Değiştiremeyeceğimizi biliyorsak mücadele etmenin, üzülmenin ya da isyanın bir anlamı da yok ki! Ama etten, kemikten olan biz insanoğlu duygusal varlıklarız.
Dansta kalmıştık.
Bilmeyen için zordur. Hele ki ritim tutmayı beceremiyorsanız ayağınız dolanır birbirine. Ya kavalyeniz rehber olur ya da uzmanlarından destek alırsınız. Artık sahnedesiniz ve dansın hakkını vermelisiniz.
Çoğumuz geçtik bu dönemden. Önce tip-1 diyabetin ne olduğunu, insülinlerin önemini, doğru beslenmenin zorunluluğunu ve sporun da muhteşem gerekliliğini öğreniyorsunuz. Öğrenme aşamasında da her şey elbette yolunda gidemeyebiliyor.
Düşünelim. Hatırlamaya çalışalım. Öğrenmeye başladığınız o ilk günlerde hipoglisemi geçirdiğinizde ya da çocuğunuz bunu yaşadığında neler hissetmiştiniz? Neler yapmıştınız? Tam tersinde de hiperglisemilerde “Şimdi ne yapacaktım?” sorusu kaç kez geldi aklınıza. Karşınızda fena gergin, eli-ayağı titreyen ya da yataktan bir türlü kaldıramadığınız yakınınız. Kardeşiniz, eşinlz ya da çocuğunuz. Ne zor gelmiştir o anlar hepimize.
Galiba bir kez çok kötü olmuştum. Hastanedeki müdahalelerden sonra gözümü açtığımda şapşal vaziyette “Bana ne oldu ya!” hatırlamazlığı ve umursamazlığıyla kalkmıştım. En unutamadığım hipoglisemimdir.
Azimle, sabırla ve gelişime açık bir şekilde dans etmeyi öğrenmenin keyfini yaşar sahnedeki kişi. Figürlerinden, müziği hissetmesine, jest ve mimiklerine kadar size hissettirir uzmanlaştığını. Zorlanır elbette ama, size hissettirmeden zorluğuyla sergiler harika performansını. Bazen de dans ederken oluşan aksaklıklar olur. Ama yılmaz. İşi oluruna bırakır. Bu da olacakmış der. Ve devam eder dansına.
Kaçımız böyle hissediyoruz? Kaçımız gerçekten tam bir uzman gibi tip-1 diyabetimizi yönetiyoruz?
Bunu yapmak gerçekten kolay değil. En basit detaya bile hakim olmak gerekir. En zorlu anlarda da sabırla sorunun kaynağına inip, çözmek gerekir. Her şey yolunda gittiğinde, ki bizim için yolunda gitmek demek kan şekerimizin hedef aralıkta gitmesidir, biliriz ki iyi beceriyoruz bu işi. Ama fena sıkıntılı anlarda ya da detay konularda uzmanlık ortaya çıkar. Uzun etkili insülin yerine kısa etkili insülin yaptığınızda ya da uzun etkili insülini yapmayı unuttuğunuzda ne yapacağınızı biliyor olmanız lazım. Ya da dengesiz giden şekerin neden böyle gittiğinin sebeplerini bulmak ve çözüm üretmek. Kullandığınız bir diyabet teknolojisi varsa tüm detaylarına hakim olmak. Sensör glikoz değeri ile parmak ölçümü arasındaki farkın sebebini bilmek.
Sahneden indiğinizde tüm seyirciler “Vay be. Harika bir performanstı.” diyene kadar sabırla diyabet yönetimimize devam etmeli ve hedef aralıkta kalmalıyız. Çünkü tip-1 diyabet son bulana kadar ya da bize diyabeti unutturacak bir teknoloji çıkana kadar ‘diyabetle dansımız’ devam edecek.
test